Haberler

‘Kissinger, salgın sonrası kurulacak yeni dünya için ABD’ye rol biçti’

Tüm dünya, bir yandan Kovid-19 salgını ile yoğun bir mücadele sürdürürken bir yandan da salgın sonrası kurulacak yeni düzene hazırlanıyor. 1973-1977 yılları arasında, ABD’nin 56. Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Henry Alfred Kissinger, 3 Nisan’da Wall Street Journal’da yer alan “Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Ebediyen Değiştirecek” başlıklı makalesiyle bu yeni dünya düzeninin işaretlerini verdi.

Makalesinde, pandemi krizini hükümetlerin iyi yönetemediğini, küresel iş birliğinin kaçınılmaz olduğunu savunan Kissinger, ABD özelinde bu yeni düzenin çerçevesini de çizdi. Kissinger, makalesinde Marshall Planı ve Manhattan Projesi’ni hatırlatarak, “Virüse karşı küresel direnci, mücadeleyi destekle.”, “Dünya ekonomisinin yaralarını sar.” ve “Liberal dünya düzeninin prensiplerini koru.” tavsiyelerinde bulundu.

Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Esra Hatipoğlu, AA muhabirine Kissinger’ın makalesini değerlendirdi.

Kissinger’ın makalesinin bugün pek çok kişinin dile getirdiği “Artık hiçbir şey korona salgını öncesi gibi olmayacak.” görüşünü teyit ettiğini belirten Hatipoğlu, hatta Kissinger’ın bunun ötesine geçip yeni dünya düzeni için bir yol haritası sunmasının oldukça dikkati çekici bir gelişme olduğunu söyledi.

Kissinger’ın, ABD siyasetinde daha önce üstlendiği görevler, fikir önderliği, kritik çıkışları, kitapları, dünya düzeni üzerine çalışmaları da birlikte değerlendirildiğinde, ABD’nin mevcut durumu ve bundan sonraki süreçte yapması gerekenlere ilişkin tespitlerinin son derece dikkat çekici olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hatipoğlu, makalenin içeriği ile ilgili şunları aktardı:

“Kissinger, öncelikle ABD’nin bir taraftan vatandaşlarını salgından korurken, diğer taraftan da hızlıca yeni bir çağı planlamak üzere harekete geçmesi gerektiğinin ve bölünmüş bir ülke olarak nitelendirdiği ABD’de, benzeri görülmemiş büyüklükte ve küresel ölçekteki engelleri bertaraf etmek için etkin ve ileri görüşlü bir hükümete ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. Kovid-19 salgını bittiğinde pek çok ülkenin kurumlarının başarısız olarak algılanacağını, korona sonrası dünyanın asla aynı dünya olmayacağını, bu durumda geçmişi tartışmanın, bugün yapılması gerekenleri engellenmekten başka bir işe yaramayacağını belirtiyor.

Yine aynı makalede Kissinger, ABD’nin virüsle mücadelesindeki zorluklardan (tıbbi malzeme yetersizlikleri, yoğun bakım ünitelerinin azlığı, yetersiz test vs.) bahsediyor. ‘ABD yönetiminin aldığı önlemlerle mutlak bir felaketi önlediğini ancak asıl meselenin virüsün yayılmasının önlenmesi, sonra sürecin tersine çevrilmesi ve Amerikalıların kendi kendilerini yönetebilme becerilerine güvenin sağlanması olduğunu’ dile getiriyor. ‘Krizle mücadelenin kapsamlı ve zaruri olduğunu ancak paralel bir şekilde korona sonrası düzene geçiş için gerekli oluşumların da hızlıca hayata geçirilmesi gerektiğini’ vurguluyor.

Makalenin devamında ise Kissinger, ‘Koronavirüsün insan sağlığına etkisinin geçici olduğunu umduğunu ancak sebep olduğu siyasi ve ekonomik karışıklıkların nesiller boyu etkisini sürdüreceğini, liderlerin büyük ölçüde krizle ulusal düzeyde mücadele ettiğini ancak virüsün etkilerinin sınır tanımadığını, hiçbir ülkenin, ABD’nin bile, yalnızca ulusal çabayla virüsle başa çıkamayacağını, bir küresel iş birliği vizyon ve programına ihtiyaç duyulduğunu.’ söylüyor. En önemlisi ‘Marshall Planı ve Manhattan Projesi’nden dersler çıkarması gereken ABD’nin üç alanda çaba sarf etmesi gerektiğini belirterek söz konusu üç alanı sıralıyor: Salgına karşı küresel dayanıklılığı destekleme (aşı vs.), dünya ekonomisinin yaralarını sarmak için mücadele ve liberal dünya düzeninin ilkelerini koruma.”
“Trump, küresel istikrarsızlığı körükleyerek ABD çıkarlarını önceliyor”

ABD yönetimine, ABD halkına ve dünya kamuoyuna mesaj vermek amacıyla Kissinger’ın bu makaleyi kaleme aldığını dile getiren Prof. Dr. Hatipoğlu, ‘Kissinger, özeleştiri yaparken, üstenci bir tavırla ‘Yeni dünya düzenini de ABD kurar.’ mesajı veriyor.” ifadesini kullandı.

Mevcut belirsizliklerin küresel aktörleri dünya üzerinde farklı pozisyonlar almaya zorlayacağını söyleyen Prof. Dr. Hatipoğlu, “Kissinger tam da bu noktada fikirlerini beyan ederek yeni dünya düzeninin bir nevi tarifini yapıyor. ABD ve dünya kamuoyunu kendi fikirleri yönünde düşünmeye itiyor. Temel fikir küreselleşmeye, liberalizme ve aydınlanma dönemi ilkelerine sahip çıkılarak yola devam edilmesi. Korona sonrası daha otoriter bir dünya düzenine dönüşüme engel olunması gerektiği.” değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Hatipoğlu, Trump’ın “Önce Amerika” söylemiyle bir taraftan mevcut uluslararası ortamdan faydalandığını, diğer taraftan mevcut koşulları zorlaştırdığını ve küresel istikrarsızlığı körükleyerek ABD çıkarlarını öncelediğini kaydetti.

Kissenger’ın “Önce Amerika” politikasını eleştirirken aslında ABD’nin daha fazla dünyaya müdahil olmayı ima ettiğine dikkati çeken Prof. Dr. Hatipoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kissinger, ABD’nin dünyaya daha fazla müdahil olmasını, hatta öncülük etmesini teşvik ederken diğer taraftan da ‘Bölünmüş ülke’ kavramını kullanmakla birlikte yine üstü kapalı olarak ABD’nin hala dünyanın en güçlü ülkesi olmaya devam ettiğinin, bunun ivedilikle yeniden işler hale getirilmesi gerektiğinin altını çiziyor aslında. Korona sonrası yeni dünya düzeninin kurulması görevini ABD’ye veriyor. Yani bir anlamda bir dönem Marshall yardımları nasıl dünyayı komünizmden kurtarayım derken tamamen kutuplaştırıp, 40 yıldan uzun bir süre aslında altının yeterince dolu olmadığı yıkılınca anlaşılan düşmana karşı alarmda tuttuysa, Kovid-19 sonrası yeni düzenoe de ABD’ye dünya jandarmalığı görevinin yanında, bir de olası dünya hastanesinde acil servis görevi verilmesini öngörüyor.”
“ABD’nin bölünme ihtimali yoktur”

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Burak Küntay ise Henry Kissenger’ın bu makaleyi çok desteksiz yazmadığını, dolayısıyla makalenin çok iyi okunması gerektiğini söyledi.

Kissenger’ın salgın sürecinde ABD’nin bölündüğüne dair söyleminin doğru olmakla beraber eksik olduğunu belirten Doç. Dr. Küntay, şu bilgileri paylaştı:

“Birincisi, verdiği örneklere göre ‘ABD eskiden bir bütündü şimdi bu bütünlüğünü kaybetmiş, bölünmüş bir ülke.’ Evet, doğru diyor. Ama ABD tarihi boyunca bir çok kez bölünmüşlük yaşadı. Daha kuruluş aşamasında federalist – non federalist kavgası yaşadı. Thomas Jefferson – Alexander Hamilton kavgasıydı. Hemen sonraki dönemlerinde Andrew Jackson ve muhalifleri kavgası vardı. Daha sonra 1860’larda Abraham Lincoln’un başında olduğu Union diye tabir ettiğimiz birleşik devletler tarafı, öbür tarafta başında Jefferson Davis’ın bulunduğu Confederate States vardı. Amerika ikiye bölündü iç savaş çıktı. 1900’lerin başlarında ekonomik ikilemler başladı. 1960’lara kadar siyah-beyaz ayırımı devam etti.”

Doç. Dr. Küntay, ABD’nin her bölünmeden daha da güçlenerek çıktığını, salgını iyi yönetmesi durumunda bu süreçten de güçlü çıkacağını dile getirerek, şöyle konuştu:

“ABD’nin bölünme ihtimali yoktur. Çünkü ABD federalizmi çoktan üniter yapıya dönüşmüş durumdadır. Bugüne kadar bütün bölünme süreçlerinden hep daha da güçlenerek çıkmasını bilmiştir ABD. Fakat ABD’nin bu süreçten başarılı çıkması yeni bir liderlik, yeni bir algı, yeni bir bakış açısı çıkması demek. Bugün dünyada söylenen bir şey var. ‘Sorun küresel, çözüm ulusal’ diye. Önlemler ulusal hatta bölgesel ve hatta şehir, kasaba, mahalle, ev bazlı olmalı. Bu net bir şey. Ama çözüm değil, önlemler böyle olmalı. Çözüm tam anlamıyla küresel olmalı.

Asıl olan ekonomik olarak da zayiat vermeden bu süreci atlatmakta. Bunu tarih boyu kim üstlenmiş? Başat ülke dediğimiz ekonomisi güçlü ülkelerin liderleri yapmış. Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt bunu başardı. Bugün ABD’ye baktığımızda dünyayı kucaklayan bir Roosevelt değil tam tersine dünya doktorlarına ‘Kendi ülkelerinizdeki hastaları bırakın, bizim ülkemize gelin. Bizim hastalarımız daha önemli.’ diyen bir Trump var. İngiltere’ye bakıyorsunuz durum daha karışık. Fransa’daki liderin kendine hayrı yok. Çin’e baktığımızda, aldığımız hiçbir bilginin doğru olmadığını görüyoruz. Bir güvensizlik var. Rusya da benzer şekilde. Yani BM’de veto hakkı bulunan 5 ülkenin liderleri global ve örnek bir liderlik ortaya koyamıyorlar.”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu